Zaman makinesine gerek yok. Bir kitap yeterli!
Eski İstanbul’u semt semt, sokak sokak gezdim. Musikisiyle beraber… Bir nevi şu yaşımda o yıllara gittim... geldim…
Şahane Gözler Şahane…
* Her şey değişebilir, hatta kendi irademizle değiştiririz. Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir.
* İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus bir hayatı da olur.
* …Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getireceği kolaylıklar için değil.
*…Biliyordu ki, şartlar değişince insanlar da değişir.
* … Acaba hep böyle mi düşünürüz; ölümün mü, hayatın mı çocuğuyuz?
*Ne ölüm var ne de hayat var. Biz varız. İkisi de bizde. Onlar, ötekiler sadece zaman aynasından geçen küçük büyük arızalardı.
*… Hayır, hayat her çağda insanı zehirleyebilirdi.
*Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız.
*Hiçbir şey insanoğlunun cesareti kadar güzel olamaz.
*Asıl mühim olan şey insandır.
*… Yolun büyüğü küçüğü yoktur. Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır. Fatih, yirmi bir yaşında İstanbul’u fethetmiş. Descartes da yirmi dört yaşında felsefesini yapar. İstanbul bir kere fethedilir. ‘Usul Üzerinde Konuşma’ da bir kere yazılır. Fakat dünyada milyonlarca yirmi bir, yirmi dört yaşında insan vardır. Fatih veya Descartes değiller diye, ölsünler mi? Kesif yaşasınlar yeter. Yani büyük yollar dediğimiz şeyin büyüklüğü bizim içimizdedir.
*… İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkansızdır. Düşünce vardır, küçük hesaplar vardır ve korku vardır. Bilhassa korku vardır. İnsanoğlu korkan mahluktur.
* ”Atıl, diyordu. Atıl bu ava; yan ve yaşa!... Zira aşk yaşamanın tam şeklidir…”
* … İnsan kendi hayatını iradesiyle yapabilir…
*… Sevginin insan hürriyetine bir tecavüz olmamasını istiyordu.
*…İnsan ruhunun çalıştığı iki uç, aşk ve ölüm ister istemez birleşikti.
* “ Yokuşu duymuyorum artık. O kadar alıştım. Bu, sana doğru gelmek olduğu için beni yormuyor.”
* … Fakat ne yapabilirim. Madem ki o benim için artık her şeydir, o halde bütün kainatımla ona taşınacağım!
*… Aşk… dedi. Hayatın içimizde gülümseyen yüzü.
*… İhsan’ın en güzel tarafı, insan için yolları kısaltmayı bilmesidir.
* - Hepsini yapsan bile, birden bire gelen ölüm var.
- İnsanoğlu onu kabul ediyor ama…onun terbiyesinde yetişiyoruz.
- Başkaları için! Kendimiz için değil. Yakınlarımız, sevdiklerimiz için ölümü kolay kolay kabul edemeyiz. Kendi ölümümüzle bütün meseleler hallediliyor; fakat sevdiklerimizin yanımızdan gitmesiyle insan temelinden yıkılıyor. O zaman ne yapacaksın?......Halbuki insan doğduğu günden itibaren mağluptur, şefkate muhtaçtır.
* … İhsan hayata inanır; anlıyor musun? Hayat mucize ile doludur, der. Hayatın sırrı, ona göre gene kendisindedir.
* Yaşamak güzel, çok güzel şeydi. En güzel dua buna erişemezdi…..Yaşamak güzeldi; sabahlar, akşamlar vardı. Bin türlü güzel şeylerle doldurduğumuz saatler vardı.
* Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır.
* Yoksulluğa alıştım, ihtiyarlığa alışamadım.
* … Ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey, -belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamağa mecbur olduğumuz için olacak- saadettir. Istırabın içinden geçeriz. Tıpkı çalılık, taşlık bir yolda yürür, bir bataktan kurtulmağa çalışır gibi ondan sıyrılmağa çalışırız. Fakat saadeti bir yük gibi taşırız ve bir gün farkında olmadan yolun bir ucunda, bir köşeye bırakıveririz.
* İnsanoğlu güzel şeye düşmandı. Nasıl bilmeden kendi saadetini, başkasını saadetini yıkmak isterdi? İnsanoğlu huzurun, iyiliğin düşmanıydı, kendi kendisinin düşmanıydı.
* İnsan hayatı buydu. Yaşamak, başkaları tarafından muhasara altına alınmak, yavaş yavaş boğulmaktı. Yaşamak…
* Yahya Kemal, bizim romanımız şarkılarımızdır, diyordu, hakkı da var.
* “Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile…”
* “Bir şey yapabilecek mi acaba?” Hayat fırsat verirse elbet yapardı.
* İnsan birdir. Çalıştıkça ve bir şey yarattıkça kendisini bulur, iş mesuliyeti, mesuliyet düşüncesi insanı doğurur.
*İnsan da hayatın maddi bir tarafıdır. Peguy’u okumadın mı? Ateş gibi; fakirlik insanı güzelleştirir ve asilleştirir. Fakat sefalet hoyratlaştırır; ruhen sefil eder. İnsanda insanı öldürür. İnsanlık şerefi ancak muayyen bir refah içinde mümkündür.
* Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir.
* Görünmezsen ne çıkar, ben seni kendimde taşıyorum!
* “Musiki, aşk için iyi vasıta değil…” diye düşündü. Çünkü musiki zamanın üzerinde çalışıyordu. Musiki zamanın nizamı idi; hali yok ediyordu. Saadet ise bugündedir. Mesut olmadıktan sonra niye sevmeliydi?
* Vakti olmayanlar acele ederler… Herkes kendi zamanının şuuruyla doğar. Benim işim aceledir.
* … Herkes az çok bir veya birkaç insanın yüzünden kötüdür. Emin olun buna… Her düşüşün altında bir başkası vardır. Ve herkes kendinin mezarıdır.
* - İnsan talihinin mahpusudur. Ve bu talihin karşısında imandan ve bilhassa ıstıraba katlanmaktan başka silah yoktur.
- İmandan bahsediyorsunuz, aklın yolundan gidiyorsunuz.
- Akıldan gidiyorum. Elbette akıldan gideceğim. Sokrat, akıllı aşık ihtiraslı aşıktan iyidir diyor. Akıl, insanın ayırıcı vasfıdır.
* Bilakis kainatın efendisi insan ruhudur.
* Var mı? Yok mu? Ben varım; yeter. Kendime herkesten fazla hiçbir hürriyet de istemiyorum.
* Bu kıskançlıktı. Aşkın öbür çehresi olan kıskançlık. Bütün hazların ve saadetlerin, bizi mesut eden tebessümlerin, ahitlerin, ümitlerin tekrar gerisin geriye dönüp, keskin bıçaklar, çok sivri neşterler halinde içimize saplandığı kıskançlık.
* - Bütün fecaat, insanın, insanla karşılaşa karşılaşa, en sonunda kendisini tanımayacak hale gelmesi…
- Fikirler de öyledir: Hayatla karşılaşa karşılaşa tanınmaz hale gelir. Düşünce cesurdur ve kendisine karşı koyabilecek başka bir kuvvet bulunmamak felaketine maruzdur. Bir düşünceyi ne tehdit eder? Hiç. Fakat icra mevkiine koy, bakın ne hale girer. Her an değişir ve evvelki halini tutmaz.
* - Mesuliyetini taşıyacağın fikrin adamı ol! Onu kendi uzviyetinde bir ağaç gibi yetiştir. Onun etrafında bir bahçıvan gibi sabırlı ve dikkatli çalış!
* Evet hayatı yapmak isteyenler kendilerini cömertçe ona bağışlamalıdırlar.
* Hakikaten sevenler de karşılık beklemeden severler.
* - Niçin hayatın üzerinde duranlar insanı anlamıyorlar?
* Hayat ve insan ayrı şeylerdi.
* İnsanlara emniyet edilmeden yaşanmaz!
* Talihimizin en hazin tarafı neresidir, biliyor musun Mümtaz? İnsanın yalnız insanla meşgul olması. Bütün bina onun üzerinde kuruluyor; dışarda ve içerde. Farkında olsun olmasın, insan insanı malzeme gibi kullanıyor. Kinimiz, garazımız, büyüklük arzumuz, aşkımız, yeisimiz, ümidimiz hep onunla.
* “Çünkü hadiselerle beraber biz de değişiriz ve biz değişince mazimizi de yeni baştan kurarız.” İnsan kafası böyleydi. Zaman, ondan daima yeniden teşekkül ederdi. Hal, bu bıçak sırtı, hem mazinin yükünü taşır, hem de onu çizgi çizgi değiştirirdi.
* Fakat bu son ümittir… Son ümit nedir, bilir misiniz? Çok defa son ümit, temennilerimizin imkansızlığa akseden çehresidir!
* Sağlık, Yarabbim bize sağlık ver… Kuvvet değil, sağlık… İnsanoğlunun sıhhati… Hayatı olduğu gibi kabul edecek sağlık… Tanrılara benzer ömür istemiyoruz… Bize nasip olan ömrü yaşayalım… insanca yaşamak…
Hiçbir şeye aldanmadan, kendimize yalan söylemeden, kendi yalanlarımıza, gölgelerimize tapmadan yaşamak…
*İnsana hürmet etmeli; bu hürmeti zorlamadan içimizde duymalıyız, diyordu. Ona göre sevgiden daha mühimmiş… Hülasa insana ve insanlığa hürmeti var…
* Fakat dünyadan ayrılabilir miydi? “Hayat o kadar güzel ki…” Hakikaten bu sabah saatinde yaşamak güzel şeydi.
* Hayır… Çünkü o zaman kendi benliğinin arasından bakıyordun. Kendini seyrediyordun. Ne hayat ne eşya bütün değildir. Bütünlük insan kafasının vehmidir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder