Her zaman günlük güneşlik olamaz ya... Kavurucu sıcakları da dindirecek bir bulut lazım... Kara kara dolanmasına aldanma; yağmurun kokusuna, serinliğine bırak her şeyi... Bir bakmışsın her şey olması gerektiği gibi...
Edebiyat, kitap içerikleri, şiir, deneme... Yazmaya bir yerden başlamak lazım...Bir kitaptan, bir cümleden ya da bir dizeden; bir notadan veya tanıdık gelen bir ezgiden... gerektiğinde bir 'es' vererek bir yerden başlamak lazım...
8 Temmuz 2020 Çarşamba
1 Mayıs 2020 Cuma
Dönüş
Geçmiş yılların telafisi mümkün olur mu?
Bilmiyorum…
Yeniden başlamanın heyecanını yaşıyorum sadece.
Sevdiğim yerden başlıyorum, belki çok zor…
Pişmanlığın sızısı şimdi parmaklarımın arasında ince
ince,
Hâlbuki yürüyüşlerin en heyecanlısı…
‘Keşke’lerle başlayan bir yığın cümle,
Nasıl ayrı geçirmişiz o günleri?
12 Nisan 2020 Pazar
Hatıra*
İlk hediye,
Ne zamandır bana vermek istediğin hediyeymiş, öyle demiştin.
Bir de bakmıştın uzun uzun...
İşte o bakış kaldı hafızamda,
Yitip giden sözlerinin tesellisi…
Kararsızdık,
Bir türkünün yürekteki sızısı mı, yoksa, neşesi miydik birbirimize?
Anlayamadık.
Yıllarımız başka başka hayatlara akıp gitmişken,
Nedense geçmiş günün hesabını şimdi yapıverdik...
Unutmak için mi parmağımıza birer yüzük taktık?
Yoksa gönlümüze bir yük mü bıraktık?
Unutmak demişken; o ilk hediyen,
Hala durur başucumda “Seni Düşünmek”
Sesin kulaklarımda çalınır,
“Çamdan Sakız Akıyor” eşliğinde.
Şimdi dilimde,
“Gelmiyorsun”…
Şarkılar derin, çok acı…
Hatıra-
Bülbül Köşkü…
Hatırladığım bir küçücük meyhane,
Üç beş masa, her biri, birbirinin kavgasına da sevdasına da ortak.
Bir masa ki, sadece bizim.
Dün gibi aklımda Selim Amca'nın muzip bakışı, o tok sesi:
“Bu masaya her kimdir oturan, bilsin ki burası Gönül Köşkü!”
Bülbül Köşkü…
Bir yer düşün her şeyin başladığı; ama bitişi muamma…
Bir yer düşün yıkıcı; ama pişmanlığın zerresi yok…
Yıllar sonra kapısındayım,
Sadece birkaç saniye için zaman durmuş, her şey kaldığı
yerden devam edecek gibi…
Bir ışıltı gibi geçti gülüşün, kendime geldim.
Şimdi karşımda görsem seni ne hissederim, ne yaparım?
Bilmiyorum.
Tuttuğum yastan bir gözyaşı kalmış mıydı?
Bilmiyorum…
10 Nisan 2020 Cuma
Armağan...
09/03/2020
Yeni yaşımı
alırken, tam da yolun yarısındayken ilk hediyem kendime, kalemimle kutluyorum
kendimi… Kıymetini bilemediğim her yaşım, her anım için binlerce özür… Yaşım
ilerledikçe birçok hevesimin yarım kalacağını bilseydim; sevinçlerimi, mutlu anlarımı
daha coşkuyla yaşar, heybemde bunlara daha çok yer açardım. Nefes alınamayan bir
anda oksijen maskesidir bu anlar, hatırlarsın iyi gelir.
Yeni yaşımı
alırken, tam da yolun yarısındayken bu sefer farklı davranacağım. Doğum günümü
önemseyeceğim, kendimi önemseyeceğim… diyebilmek isterdim. Ne yazık ki
kaygılarımın izin verdiği ölçüde yaşayabiliyorum her şeyi…
Kendimle ilgili
her şeyi alarmın erteleme tuşuna basar gibi yaşadığımı, saatimi hep başkalarına
göre kurduğumu anlamanın eşiğindeyim. Bir konuda kendimi ikna etmeye
çalışıyorum:
Değişebilir
miyim?
5 Mart 2020 Perşembe
Soru
Usul usul içimi yiyen bir endişe silsilesi… Sorum şu ki:
Aynı gökyüzünün altında yaşayan milyarlarca insandan biriyiz
sadece… Neden anlaşamayız?
22 Ekim 2019 Salı
AFORİZMALAR-SORGULAMA
…İnsan kötülük yapmayı neden seçer? Hangi duygunun eyleme
geçmiş halidir bu?
…Hırsla, egoyla kirletiyoruz kendimizi. Karşımızdakini aptal
sanma hastalığına tutulup aslında biz küçülüyoruz.
…Gerçek bir öz güvenle yaşamak yerine güvensizliğimizi sığ
bir kendini beğenmişliğin altına saklıyoruz. Kusurlarımız, halının altına
süpürülen tozlar gibi…
…Kibir var bir de tabii, başkasını beğenmemek… Kim sormuş ki
kendine “Ne haddime?” diye? Kim kendine hesap sorabilecek kadar cesur?
…Zorbalık… Ruhuyla, kişiliğiyle çökmüş kişinin güç gösterisi
sadece… Kim bilir, hangi zayıflığını örtbas etmek ister? Kim ki zorbadır, bilin
ki acınacak haldedir.
…Vicdan muhasebesi, aslında, acaba birinin kalbine verdiğim
sızı döner dolaşır da benim kalbimi kanatır mı münakaşası, içten içe can yakıcı…
17 Ekim 2019 Perşembe
AFORİZMALAR-GEÇMİŞTEN GELEN
…Her insan kendi hayatının kundakçısı, her an bir yangına
hazır. Her yangın bir başlangıç ve kaybedilenler bir son değil…
…Yaşamak bize sorulmadan verilmiş bir emir mi, yoksa bir
daha tekrarı olamayacak bir lütuf mu? Biraz karamsar olacak belki, yaşam da
aslında bir uyuşmazlık silsilesi, anlam ve gayesi muamma! Yaşamak tam gitmeye
hazırlanırken “Gitme!” diyen bir sevgili gibi. İçinde yalvarış olmayan bir
asaleti kuşanmışçasına; ama bir tarafı hep acınası… Eğer yaşamda aranılan bir
amaç varsa belli oldu sanırım: Kendinle yaptığın hesaplaşmalarındaki
tutarlılık. Hatalar en vefakar evlatlarıdır çelişkilerin.
…Aslında birçoğumuz, en suskunumuz bile hayata karşı ince
bir sitem içindeyiz. Birileri bahane.
…Bir de şu var: Bu sefer kayan bir yıldıza rastlamadım.
…Aşk önce acıtmakmış bir canı, sonra kendine acınmakmış. Aşk
acıtırken fark edilmeyen, acınırken yaşananmış.
…Hiç düşündün mü? Nesneler cansızlıklarına rağmen bir şey
anlatmak ister gibi garip anlamlar taşıyabiliyor. Geçmişi ve kırılgan ruhu
arasında en sağlam köprüyü kurmuş insanların doğası sanırım: Omzunda taşımaktan
yorulduğu anıları nesnelere yüklemek! Ne yazık ki karmakarışık…
…İyilik görmeyi mi yoksa iyilik yapmayı mı yeğlersin
deseler, cevabım iyilik yapmak olurdu. Bilmem… Belki de dünyaya hanemde bin bir
borçla geldiğime inanışımdandır. Neyin bedelini ödüyorum ki ben?
KALP AĞRISI
Kara yazgımı bilirsin sen de,
Ben her seferinde içime birini gömer,
Göçerim bu şehirden.
Nice zaman sonra,
Ben ne zaman geri dönmek istesem
Gelmez benimle içimde giden.
Ne çabuk unuttun beni?
Oysa bak bana kalp ağrım!
Derdim hiç de unutmak değil,
Derdim senin için şimdi bir "hiç" olanla
Böyle ağrılı yaşamak.
Bir tek yüreğim ağır bana,
Ah! Bir dursa,
Bir tek yüreğimi yenemiyorum ben.
Yine de,
Gün geçiyor işte bir çırpıda seni düşünmekle
Nasıl yaşıyorum sanıyorsun?
Oyun Savaşçısı
Fotoğraf: Bienal Sergisi-4.Antrepo (2003)
OYUN SAVAŞÇISI
Bu fotoğrafı gördüğümde savaş bitmişti. Bu fotoğrafın sahibi
belli ki savaş için çok şey anlatmak istemişti. Ben de karar verdim. Savaşa
“hayır” demek ve savaşla ilgili hissettiklerimi anlatabilmek için fotoğrafta
gördüklerimi paylaşabilirim.
Savaş için bir şeyler yazmak birçok şeyi bilmeyi gerektirir:
Tarih, politika, ekonomi… Yine de bu resmi gördüğümde bunlardan da öte bir şey
hissettim. Bir çocuğun elinde silah görmek ve başka bir çocuğun silah
karşısında diz çöküşünü izlemek her şeyi unutturdu bana. Bir oyun gibi
göremedim. Bir an için gözümde büyüdüler. Bu yüzden bu resmin bende
uyandırdıkları hakkında söylemek istediklerim var: Savaşın ne tür bir acı ve
yokluk öncüsü olduğunu inkar edemeyiz.
Bu resmi görmeden önce de “savaş” dendi mi aklıma ilk gelen
yine hep çocuklar olurdu. Önce bir çocuk yüzü hayal ederdim. Savaş onu yalnız
bırakacak, en muhtaç olduğu dönemde ailesinden ayıracak, çaresizce çocukluğunu
bu acılara bırakacak diye düşünürdüm. Düşündüğüm, vuslatı garantisiz, tarihsiz
bir vedalaşmanın ortasında bir çocuk yüzüydü. Şaşkın, ağlayan, olanlara anlam
veremeyen bir yüz.
Çocuk ne bilsin savaşı? O, şu ana kadar, oyun oynamaktan
yorgun düşen bedeniyle geceleri mışıl mışıl uyuyan bir “oyun savaşçısı” sadece.
Onun savaş diye bildiği belki de yaptığı kumdan kaleleri yıkıp tekrar yapmak.
Şimdi nereden bilsin çocuk savaşı?
Resmi gördüğümde anladım:
Çocuklar da biliyor artık savaşın vuslatsız vedalar
olduğunu.
Ayrılık ölümden betermiş derler. Savaş ikisinden de beter.
Ayrılırken ölüyorsun, gidenin gelmeyeceğini hissediyorsun, en başında ölümlere
şahit oluyorsun. Savaşa bir vize verdin mi ayrılığı da ölümü de göze alıyorsun.
Üstelik üstünde yaşadığın toprak parçasının bir hiç sayıldığını, sömürüldüğünü
görerek… En önemlisi de bedelini en ağır ödeyen çocuklar oluyor. Onları
belirsiz bir gelecek bekliyor. Hayata karşı savunmasızken daha savunmasız
kalıyorlar ve hiçbir şeyi unutmuyorlar. Daha yoğun, daha kalıcı yaşıyorlar.
Savaşla ilgili düşüncelerimi bu resimden yola çıkarak dile
getirdim; çünkü bir endişem var: O izler geçmeyecek. Ya fotoğraftaki silah bir
oyuncak olarak kalmaz ve o “oyun savaşçısı” büyürken silah da gerçeğe
dönüşürse… Savaş hep var olacak. Savaş bir çözüm olarak görülecek; ama hiçbir
sorunu çözmeyecek. İşte o zaman hiçbir zaman oyun olmayacak.
16 Ekim 2019 Çarşamba
BİR HAZİNEDİR ÇOCUKLUK ARKADAŞI
BİR HAZİNEDİR ÇOCUKLUK ARKADAŞI
İnsanın değişmeden, kendi kalarak yürütebildiği tek
arkadaşlık bence çocukluk arkadaşıyla kurduğu arkadaşlıktır. “Dost” diye tabir
edilen, sonsuz güvenilen, sığınılan liman misali, yeri gelince yaslanılan dağ
gibidir. Ben bu yüzden az ve öz olsa da çocukluk arkadaşının yerini hiç
kimsenin tutamayacağını düşünüyorum.
Yıllar geçtikçe ve yaş ilerledikçe yeni tanıştığımız
insanlara hep mesafeli olmaya çalışıyoruz. Hatta bazen olduğumuzdan farklı
davranıyor, düşüncelerimizi de açık seçik söylemiyoruz. Kimisi bunu karşı
tarafa kendini kabul ettirebilme uğruna yapıyor, kimisi de insanlara karşı
ördüğü duvarın yıkılmasını istemiyor. Saklı olmak bizi güvende tutuyor. Oysaki
çocukluk arkadaşı öyle midir?
Çocukluk arkadaşınız sizi en saf halinizle tanır. En
büyük korkularınızı, sizi en çok eğlendiren şeyi, ne düşünüp ne tepki
vereceğinizi bilir. Sizin, siz olmadığınız zamanları bile bilir. Bu yüzden
hoşlanmadığınız bir şeyi çocukluk arkadaşınız söylediğinde sizi rahatsız etmez,
aksine düşünmeye sevk eder. Yardım istemekten çekinmez, onun ihtiyacı olduğunda
da yardım etmekten asla vazgeçmezseniz.
Yeni tanıştığınız insanlar önce hayatınıza bir dinamizm
getirse de sonludur. Konuştuklarınız sınırlıdır. Yıllar size tecrübe verirken, aslında
arkadaşlık kurmayı geriletir. Oysa çocukluk arkadaşınızla ne söz biter, ne
paylaştıklarınız. Hatta en zor zamanlarınızda anılarınız tutunacak bir dal
olur. Uzakta da olsa çocukluk arkadaşınızın varlığı tüm iyilikleri, saflığı
hatırlatır ve gerçekten ilaç gibidir, iyi gelir.
Sahip olduğum tüm arkadaşlarıma nazaran çocukluk
arkadaşlarımı daha bir kayırıyorum hayatımda. Çocukluk arkadaşına sahip olmanın
bu kadar önemli olduğuna dair farkındalığım neye dayanıyor diye sorarsanız,
ilerleyen yaşla beraber geçmişi daha çok düşünmem diyebilirim. Bir de kendi
çocuğum tabi ki, çünkü onu arkadaşlarıyla izlediğimde kendi çocukluğumu izliyor
gibiyim. Bu yüzden kendi çocuğumun hangi arkadaşıyla bağı sağlamsa kopmaması
için elimden geleni yapacağım. Bu duyguyu o da hissetmeli. Hayat zorlaşırken,
en güvendikleri en çok üzen olurken, yanında biz olamazsak emanet
edebileceğimiz biri, birileri olmalı.
Çocukluk arkadaşı insan ömründe belki de tek gerçek
arkadaş, bir manevi miras. İyi ya da kötü geçen çocukluğunuzun şahidi, ortağı,
yoldaşı… Ne zaman ki onu kaybedersiniz, geçmişinizin bir parçasını kaybedersiniz.
Herkes değişir, çocukluk arkadaşınız da değişir; ama en güzeli, onun size bakan
yanı hep aynıdır. İşte bu yüzden, çocukluk arkadaşıyla beraber büyümeyi ve hayatın
sürüklediği onca şeyin arasında birlikte var olabilmeyi önemsiyorum.
1 Haziran 2019 Cumartesi
İnsan İnsandan Korkar mı?
Beklentilerimin gerçekleşmemesini kabul edebilirim. Beni üzen her şeye göğüs gerebilir, en azından çabalayabilirim. Hayal kırıklığını taşıyabilirim. Her türlü duygu durumumu bakış açımı değiştirerek yönetebilirim. Sadece tek bir yerde çöküyorum:
Karşımdaki bile isteye, hesaplı kitaplı kötülük yapmaya hazırsa, hayal gücümü aşan entrikaları ustaca çevirebiliyorsa, her yolu mübah görecek hazır bulunuşluğu varsa...
Sırf kötülük olsun diye adaleti silmiş, erdemli davranabilmeyi yitirmiş, yani ahlaki bir yozlaşmanın eşiğindeyse... Çöküyorum, kötülüğün bu kadar bilinçli bir eylem olmasına şaşırıyorum. Sınırı olmayan kötülükten korkuyorum...
Karşımdaki bile isteye, hesaplı kitaplı kötülük yapmaya hazırsa, hayal gücümü aşan entrikaları ustaca çevirebiliyorsa, her yolu mübah görecek hazır bulunuşluğu varsa...
Sırf kötülük olsun diye adaleti silmiş, erdemli davranabilmeyi yitirmiş, yani ahlaki bir yozlaşmanın eşiğindeyse... Çöküyorum, kötülüğün bu kadar bilinçli bir eylem olmasına şaşırıyorum. Sınırı olmayan kötülükten korkuyorum...
SÖZ
Yok
öyle,
Bu sefer hüznümün tellerini elime saz diye alıp
sızlanmayacağım,
Senden
gelen neyse, bil ki başım üstüne...
Kalbini
sarıp sarmalamak varken şimdi,
Mazideki
yaranı bir de ben sızlatmayacağım...
19 Mayıs 2019 Pazar
Bu İş Zor Yonca...
Hiç profesyonel değilim.
Bir şeye hissiyatla bağlanır; hayal kırıklığını taşırım. Seçimimdir, ben izin vermişimdir. Her şey ben izin verdiğim ölçüde bana yakındır. Kuyu kazamam, hırslanamam. Bilgiyi paylaşmaktan, bilmediğimi sormaktan korkmam. İnsanlarla ilişkimin temeline empatiyi koyar, nedenini sorgularım. Akıl yürütmelerim , birçok çıkarımım vardır; gel gör ki bir an gelir insanların kendi "çıkarlarının" nelere sebep olduğuna şaşar kalırım. Bilirim, işin içinden çıkamazsam olanı biteni tevekkülle karşılamak iyidir, çünkü; inançsızlığın insanı zalimleştirdiğine şahit olurum.
İnsani duygulara karşı ketum kalmak güçlü olmak değildir, güçlü olmak, senin bu duygularını ezip geçen, değer yargılarını görmezden gelen, seni sindiren zihniyete karşı gösterdiğin tavırdır ve nasıl devam edeceğine dair verdiğin karardır.
Mevkiden gelen güçten ziyade, doğru yolda olduğumu söyleyen vicdanımsa o sesin gücünü tercih ederim.
Suçluyu dışarıda aramayı sevmem, gerekçeyle bahaneyi birbirine karıştırmayı hiç istemem. İşte bu yüzden kendime yaptığım en zalim öz eleştiridir: Seçtiğim yol "yol" değilmiş; üstümde taşıdığım yaka gerçekten "beyaz" değilmiş. Şimdi yan bakalım geçen yıllarına...
Bir şeye hissiyatla bağlanır; hayal kırıklığını taşırım. Seçimimdir, ben izin vermişimdir. Her şey ben izin verdiğim ölçüde bana yakındır. Kuyu kazamam, hırslanamam. Bilgiyi paylaşmaktan, bilmediğimi sormaktan korkmam. İnsanlarla ilişkimin temeline empatiyi koyar, nedenini sorgularım. Akıl yürütmelerim , birçok çıkarımım vardır; gel gör ki bir an gelir insanların kendi "çıkarlarının" nelere sebep olduğuna şaşar kalırım. Bilirim, işin içinden çıkamazsam olanı biteni tevekkülle karşılamak iyidir, çünkü; inançsızlığın insanı zalimleştirdiğine şahit olurum.
İnsani duygulara karşı ketum kalmak güçlü olmak değildir, güçlü olmak, senin bu duygularını ezip geçen, değer yargılarını görmezden gelen, seni sindiren zihniyete karşı gösterdiğin tavırdır ve nasıl devam edeceğine dair verdiğin karardır.
Mevkiden gelen güçten ziyade, doğru yolda olduğumu söyleyen vicdanımsa o sesin gücünü tercih ederim.
Suçluyu dışarıda aramayı sevmem, gerekçeyle bahaneyi birbirine karıştırmayı hiç istemem. İşte bu yüzden kendime yaptığım en zalim öz eleştiridir: Seçtiğim yol "yol" değilmiş; üstümde taşıdığım yaka gerçekten "beyaz" değilmiş. Şimdi yan bakalım geçen yıllarına...
14 Nisan 2019 Pazar
Kaldığım Yerden
Geldin, oysa ben gittiğin günde kaldım.
Gittiğin gün ben kalem tutmayı bıraktım, sana yazmamak için...
Baktım yazmadan hayata tutunamıyorum,
Sonra sana tutunmayı bıraktım.
Geldin, ben çok uzun bir rüyadan uyandım.
Boyumdan büyük, yaşımdan ağır, yaşadıklarımdan daha da karmaşık,
Önce yokluğun çaresizlikti, şimdi varlığın...
Geldin, beni koca bir çelişkinin ortasında bıraktın.
Gittiğin gün ben kalem tutmayı bıraktım, sana yazmamak için...
Baktım yazmadan hayata tutunamıyorum,
Sonra sana tutunmayı bıraktım.
Geldin, ben çok uzun bir rüyadan uyandım.
Boyumdan büyük, yaşımdan ağır, yaşadıklarımdan daha da karmaşık,
Önce yokluğun çaresizlikti, şimdi varlığın...
Geldin, beni koca bir çelişkinin ortasında bıraktın.
13 Ocak 2019 Pazar
Çağrı
-ÇAĞRI-
Bazen baştan başlamaya gerek olmadığını anlarsın. Kaldığın yerden devam edebilecek cesaretin varsa bu yeter.
Tanıdık bir duygunun peşinden gidersin.
Hatırlarsın,
Kalbin bir labirentti, duvarlarına çarpa çarpa içinde sıkışıp kaldığın...
Şimdi ise tüm yolların aynı kapıya çıktığı bir yolculuk sadece:
Sana...
Ses ver bu çağrıma,
Ver elini korkma...
Bazen baştan başlamaya gerek olmadığını anlarsın. Kaldığın yerden devam edebilecek cesaretin varsa bu yeter.
Tanıdık bir duygunun peşinden gidersin.
Hatırlarsın,
Kalbin bir labirentti, duvarlarına çarpa çarpa içinde sıkışıp kaldığın...
Şimdi ise tüm yolların aynı kapıya çıktığı bir yolculuk sadece:
Sana...
Ses ver bu çağrıma,
Ver elini korkma...
18 Mart 2017 Cumartesi
Umut...
-I-
Bir anda kendimi, kendi yolumun muhasebesini yaparken
buldum. Hesap tutar mı? İlla ki tutmaz. Umuda
sarıl, hayal kırıklığıyla bırak; tekrar sarıl, tekrar bırak, daha sıkı sarıl,
sen bırakmasan da o seni bırakır… Neticeye gelince, yaşamak dediğimiz, puslu
mutlulukların ve iç çekişlerin insanı hep umulmadık anlarda yakaladığı yazık
bir hadisedir sadece.
Sıranın sana gelmemesi mümkün mü?
Okur, merakını hemen gidereyim mutlu son değil, sadece
bir son… Gittiğin yola aldanıp yüzün hep karalara dönük sanma,
Elbet deniz çıkar karşına!
Bir zamanlar işte,
Sen karşıma çıkan denizdin.
Şu dünyayı yaşanılası kılan gizdin, umut gibi…
Gördüğün gibi;
Şiirsel bir aşk benimkisi,
Çalan bir kemanın yayı kalbime dokunur,
Saçının rüzgârda uçuşu bile yeter
Sözcüklerimi buluşturur…
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

